Sosyal fobi veya sosyal anksiyete bozukluğu insanın toplum içindeyken dikkatlerin üzerinde olduğuna, yargılanacağına, küçük düşüp rezil olacağına ilişkin şiddetli endişe, korku yaşaması durumudur. Bu endişe ve korku o kadar yoğundur ki insan sosyal ortamlara girmekten kaçınır. Bu sebeple eğitimi, işi ve sosyal hayatı olumsuz bir biçimde etkilenmeye başlar. Birçok sosyal fobik yaşadığı sosyal anksiyete ile zor da olsa başa çıkar ancak bazıları sonunda işten, okuldan bile ayrılma noktasına gelirler.
Sosyal ortamlarda telefonla konuşmak, gözlendiğini düşünürken yazı yazmak, bir belgeye imza atmak, insanlara konuşma yapmak, seminer, konferans vermek, lokantada yemek yemek bile çok zordur, her seferinde bu sıkıntıyı yaşamak bıktırıcıdır.
Sosyal fobikler alışveriş merkezlerinde vitrin seyredebilir ama onlar için bir mağazaya girmek, çalışanların ve orda bulunanların önünde beğendiği bir şeye bakmak, fiyatını sormak neredeyse imkansızdır. Defolu bir malı değiştirmeleri çoğu zaman mümkün değlidir. Vitrin önünde dakikalar geçirip genellikle mağazaya girmekten vazgeçerler.
İşyerinde bir toplantıda kendisine sıra gelecek, söz verilecek olmasından korku, endişe duyarlar. Genellikle, kapıya yakın en kolay çıkabilecekleri, gözden uzak yerlere oturmayı tercih ederler.
Sosyal fobiklerin sosyal ortamlarda yaşadıkları şey sosyal ortama bağlı ya anksiyete yada onun yoğun hali paniktir. Bu bozuklukta tabloya heyecan, kaygı, endişeye çarpıntı, yüz kızarması, terleme, titreme, sesin çatallaşması gibi bedensel, söyleyeceklerini unutma dikkatinin dağılması gibi bilişsel belirtiler ve bunlardan duyulan sıkıntı eklenir. Bu belirtilerin tekrarlayacağını düşünmek bile ek bir zihinsel uğraşı yaratır. Bu belirtilerin insanların önünde çıkma olasılığı sosyal fobikleri korkutur, bu korku nedeniyle sosyal fobi daha da güçlenir. Yani sosyal fobikler utangaçlığın yanı sıra bu seferde ellerinin titreyeceği, seslerinin çatallaşacağı, yüzlerinin kızaracağı, terleyecekleri ve bunun insanlar tarafından farkedileceği ve küçük düşecekleri korkusunu hep beklentisel olarak yaşamaya başlarlar. Panik bozuklukta aniden çıkan panik ataklarını bekleme ve bunun yarattığı antisipatuvar anksiyete ne kadar zor ve sıkıntı verici bir şeyse sosyal fobiklerde de sosyal ortamlarda çıkacak panik atak ve belirtilerini sürekli beklemek, bunlarla rezil olacağını düşünmek, daha da önemlisi bu saplantılı olumsuz beklentiyi kontrol edememek o kadar bunaltıcıdır. Bu yaşantıların yarattığı çaresizlik benlik saygısını ve kendine güveni etkiler. Bu sebeple birçok sosyal fobik aynı zamanda depresiftirler. Potansiyellerini gerçekleştiremez, yeteneklerini ortaya koyamaz hale gelirler.
Sosyal fobi genetik olduğu düşünülen bir rahatsızlıktır ancak aile üyelerinden veya çocuklardan biri sosyal fobik olurken diğerinin olmaması kafa karıştırıcıdır. Bunun sebebi sosyal ve psikolojik faktörlerdir. Yani genetik zemin olsa dahi öğrenme, yetiştirilme biçimi, yaşanan olaylar bu genetiğin aktif hale gelmesi için başlatıcı faktörler olarak görülmektedir. Sosyal fobide kaçınma davranışı ve her kaçınma sonrası yaşanan rahatlama bu bozukluğu sürdüren en önemli faktördür.
Bu bozukluk ergenlik dönemi ve özellikle genç erişkinlikte ortaya çıkar ancak ileri yaşlarda da görülebilir. Kadın erkek oranı eşittir, toplumda yaşam boyu yaygınlığı yüzde beş kadardır. Hafif formları dikkate alınırsa bu oranın daha da yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer bu belirtiler sonradan ortaya çıktıysa sosya fobi tanısı konabilir ancak çocukluktan itibaren yerleşiklik kazanmaya başlamış, kişilik yapısına işlemiş sosyal kaçınmanın olduğu benzer kemik durumlar için çekingen kişilik bozukluğu akla gelir. Çekingen kişilik bozukluğunun tedavisi oldukça güçtür.
Sosyal fobinin tedavisi ilaçlar (antidepresanlar), bazen anksiyolitiklerle yapılır ancak bilişsel davranışçı psikoterapi, ağırlıklı bir biçimde tedaviye dahil edilmedikten sonra kaçınma davranışları ortadan kaldırılamaz ve bu kaçınmalar hep biçim değiştirip bir başkasına dönüşür ve tedavinin başarısız olmasına sebep olur.