Kedim beni anlar merakını yitirmiş insanların değil kedilerin veya daha çok kanına kedi boku karışmış olanların anlayabileceği bir kitaptır. Kediyi merak öldürür derler. O yüzden kedilerden söz ediyorum. Onlar gibi merakını bizlerin gözlemleyeceği kadar uzun sürdüren pek çok canlı olmasına karşın kediler çok renkli ve hayatımızın içinde olan hayvanlardır. Bize merak konusunda çok şey öğretirler. Hele bir de seviyorsanız.
Bu kitabın bundan belki 20 yıl sonra kavranması mümkün olacaktır. İlerde yapılacak keşiflere kuramsal bir alt yapı teşkil edeceğine ben eminim. Bu kitapta dikkatinizi çekerim hergünkü meraktan, epistemik olanından söz edilmemektedir. Bu kitapta söz edilen merak doğumda var olan refleksif tabiata ve dinamiğe sahip olan “otantik” olarak adlandırdığım sonra yavaş yavaş kaybettiğimiz bir meraktır. Karmaşık nörobiyolojik mekanizmalarla yönetilmektedir. Pekçok toplumda dumura uğratılmaktadır. Otantik diyorum. Neden otantik dediğimi umutla parelellik kurarak anlatayım.
Umudu, sözlükler mesela ummaktan doğan güven duygusu olarak tanımlar ama umudun da otantik formu bu olamaz. Neden çünkü doğumdaki beyin erişkin beyninin sahip olduğu verilere sahip değildir. Düşünün 20 yaşında umudunuzu, 10 yaşındakini, 5 yaşındakini, 2 yaşındaki umudu, yavaş yavaş yıl yıl geriye gidin bir de doğumdaki umudu düşünün. Ne kadar beyniniz var ki bugün bildiğiniz anlamda umut edeceksiniz, ne biliyorsunuz ki umudunuz olsun. Ummaktan doğan güven duygusu gibi kendi kendisini kendisiyle süslü püslü açıklamaya çalıştığımız umudu doğuduğunuz ilk ana kadar indirgeyin bakalım. Bütün bilişsel, sonradan öğrenilmiş ögelerinden ayrıştırın ve umudun özüne ulaşın. Gelecekten beklenecek ne var ki o sıfır beyin için. Elinizde zamanın mümkün olduğu ilk duyumundan ve sezgisinden başka birşey yok buna inanın. Demek ki umut neymiş aslında algıladığımız zamanın akışı ve buna ilişkin beklentisel durum. Otantik umut bu.
Otantik merak da böyle bir şey işte. Muhtemelen beyin sapımızdan (pace maker lar aracılığıyla) yönetilen, anksiyetenin/korkunun antidotu (yani panzehiri), pacemaker ları tetikleyen yüksek karbondioksit kan düzeyiyle yakından ilişkili meraktan söz ediyorum bu kitapta. Korku yaratan durumu merak eder üzerine giderseniz korkunuz yok olur yani.
Neden hiperkapninin (kan karbondioksit düzeyi yüksekliği) merak için önemli olduğunu söylüyorum. Birkaç şey sayayım. Bir: Merak eden insanın ve hayvanın ilk yaptığı şey nefesini tutmaktır. Nefes tutmak hiperkapni yaratır.
İki: ilk doğduğumuzda yaşadığımız ilk şey hiperkapni. Nefes alıncaya kadar kan karbondioksit düzeyimiz tavan yapıyor. ve onunla birlikte canlanıyoruz.
Üç: Beyin sapında ve hipotalamik bölgelerde keşfedilmiş olan ve ne işe yaradığı tam bilinmeyen pacemakerların hücre kültürlerinde petri kapları içinde karbondioksit arttığında pace etmeye (tıpkı kalpteki sinüs noktacağı gibi atım yapmaya) başladıkları bilinmektedir. Nedenini bugün için bilim dünyası henüz bulmuş değildir. Bence merakın yönetilmesiyle ilgilidir bu pace maker sistemleri.
Dört: Yeni doğan beyni belli oranlarda karbondioksin karışımı havanın solunması halinde hızlı bir gelişim sergileyebilmekte aşırı oksijen çeşitli komplikasyonlar yaptığı gibi beynin gelişimini de yavaşlatmaktadır.
Evet şimdilik bu dört destekleyici olgu size birşeyler düşündürmüştür.
Merak merak edilmeyi çok hakediyor. Anne karnından çıkıp yanağımızla meme arama refleksi, meme başını bulma, ilk emme refleksi, ilk yutma ve bütün bunların yarattığı duyumlar aslında ilk merakımızın izlediği rotadır. Bize emme davranışını yapılandırır. Merak işte dot matrix printer gibi boşlukları anında dolduran son derece hızlı refleksif bir süreçtir. O süreçle karetta karettalar denizin yolunu buluyorlar.